:include data='blog' name='all-head-content'/> TÜRKİYE JAPONYA VE AMERİKA'DA GİRİŞİMCİLİK - GİRİŞİMCİLİK

8 Mayıs 2014 Perşembe

TÜRKİYE JAPONYA VE AMERİKA'DA GİRİŞİMCİLİK

Büyüklerimizin meşhur sözüydü; ” ekmek aslanın ağzında.” Bunun anlamı; ekmek yani iş sahibi olmak istiyorsan aslan kadar güçlü şartları yenecek donanımlar edinmelisin. Yarım yamalak bilgi ve becerilerle bu hayat şartlarından ekmek kazanamazsın…

Türkiye dört mevsimi bir arada yaşayan, tabi, tarihi ve kültürel zenginlikleri kadar yerüstü ve yer altı kaynakları bakımından zengin bir ülke.
Bu coğrafya parçasında yaşayan halk, dünyanın en hareketli milletinin bir parçası, asırlarca devlet üstüne devlet kurmuşlar, yurt üstüne yurt edinmişler, gittikleri yerlerin şartlarına razı olmayıp şartları kendileri belirlemişler.
Onca genetik tecrübeden sonra teşebbüs gücü felç olmuş ve her şeyi devletten ya da başkalarından bekleyen bir toplum haline nasıl geldik?
Bana inanmayan bu satırları okuduktan sonra sokakta rastladığı her yaştan gençlere sorsun:”Nerede okuyorsun ve mezun olunca ne yapacaksın?” Alacağı cevaplar.” Lisede okuyorum, üniversite sınavına gireceğim; meslek lisesinde okuyorum, bir fabrikada iş bulursam çalışacağım; iktisat, mühendislik okuyorum okul bitince iş arayacağım… Nadiren başka şeyler duysanız da genel ağırlık bu merkezde olacak.
İşsizliğin temelinde, sahip olduğumuz kaynakları yerel, ulusal ve küresel ihtiyaçları karşılayacak şekilde değerlendiremediğimiz kadar gençleri lüzumlu hizmet alanlarında yeterli bilgi ve becerilerle donatamadığımız yatar.
Devlet eliyle kurumsal eğitim hizmetlerini sunmaya başlamadan önce gençlere, Ahilik sistemi içinde eğitim veriliyordu. Bir takım süreçlere ve standartlara bağlı bu eğitimi gerçek iş şartlarında ve gerçek iş ortamında alan gençler, eğitimin sonunda mutlaka kendi işini kuruyordu yani müteşebbislik hayatın içinde öğretiliyordu ve sistem sadece esnaf ve sanatkâr değil bir nevi girişimci yetiştiriyordu. Biz bu sistemi modern zamana taşıyamadık, taşımak istediğimizde çok geç kaldık ve 27 senedir bir düzene oturtamadan sistemin öğrenci kaynağı kuruyunca girişimci geleneğimiz de çöktü.
Şimdi yeni girişimcilere ve yeni nesil esnaf ve sanatkâra ihtiyaç var. Bu amaçla herkes parça parça bir şeyler yapmaya çalışıyor ama ortaya bir resim çıkmıyor, yapılanlar derde deva olmaktan çok uzak ve klasik tavrımız olan “mış gibi” yapmanın ta kendisi.
Derli toplu bir girişimcilik sistemine ihtiyaç var. Bize yarayışlı sistem önerimizden önce dünyanın önde gelen ülkelerinden Japonya ve Amerika’da nasıl bir girişimcilik uygulanıyor onu dilerseniz Dr. Max Georg Meier’in(*) izlenimlerinden aktaralım.
“Japonlar, sanayi devriminden sonra dünyaya “Japon Mucizesini” yaşatan millet. 1970’li yılların ortasından 90’lı yıllara kadar devam eden bu mucize birden bire çöküşe geçince Japonya’da derin bir arayış başladı. Ekonomik yapılarını ve sistemlerini sorguladılar.  Küreselleşmenin ortaya çıkardığı kıran kırana rekabet koşullarına uymayan dev şirket yapılarını KOBİ’lere dönüştürmek için bir master plan yaptılar.  Girişimciliği öne çıkardılar, KOBİ’lere daha geniş destekler sundular. KOBİ politikasını belirlemek için KOBİ Enstitüsünü kurdular. 
Yapılan araştırmada Japonların girişimciliğinin temelinde: % 60,6 hayallerini ve rüyalarını gerçekleştirmek; diğerleri ise eğitimini ve yeteneklerini değerlendirmek;  işçi maaşıyla yetinmemek; kendi işinde daha çok çalışmak ve daha çok para kazanmak; çalıştığı şirketi iflas etmek; zamanı daha iyi planlayabilmek; birikimini daha iyi değerlendirebilmek; patronuyla anlaşamamak; başkalarının önerisi gibi sebepler olduğu anlaşılmış.
Başka bir araştırmada Japon KOBİ’lerinin daha fazla büyümek istemedikleri bu nedenle ‘network” modeli çalışmayı benimsedikleri tespit edilmiş.
Japon KOBİ’leri girişimcilik kültürünün gerekliliğine inanmışlar. Bu kültür yeni KOBİ’lerin doğacağı iklim olarak görülmüş.
Japon girişimcileri işin riskinin farkındalar ve bilerek üstlendikleri bu risk onlarda güven duygusu oluşturmuş.
Japon işletmeleri personeline rağmen değil, onlarla birlikte kuruluyor. İşçilerle müthiş bir istişare içindeler. Ekip ruhuna ve yenilikçiliğin büyüsüne inanmışlar. Geçici işçiler bile toplantılara katılıyor, stratejiler birlikte belirleniyor, gelecek birlikte planlanıyor. Personelin eğitim ve mutluluğu onlar için her şeyden önemli. Girişimciler, personelin mutluluğundan emin olarak iş yapmayı tercih ediyorlar. 
Japonlar ‘girişimci yetiştirilebilir mi’ konusunda net değiller ama bir girişimcide bulunması gereken yeteneklerin; geniş ufuklu, yaratıcı-yenilikçi, iş bitirici, yönetme gücü ve pazarlık gücünden; karakterinin ise kararlı, özgürlüğüne düşkün, risk almada istekli, hedefleri gerçekleştirmede ısrarlı gibi özelliklerden oluşmuş bir girişimci profili belirlemişler.
Bu konularda ailelerin ve okulların katkısı olabileceğine inanmışlar. Ama girişimciliğin desteklenmesi için “finansal destekleri” olmazsa olmaz kural olarak görüyorlar
Japon girişimciyi kendi işini kurmaya iten sebeplerin başında aileden ve akrabalardan etkilenme geliyor. Geriye kalan bölümü ise kendi çalıştığı işinden etkileniyor.
Girişimcilikte Amerika’da sistematik bir destekten söz edilirken, Japonlar kendi yeteneklerine güveniyorlar.
Üniversiteler Japonya’da girişimcilik konusunda hiçbir şey yapmazken, bazı özel kuruluşlar girişimcilik eğitimi veriyor ve deneyimli işadamları bu eğitimde kendi deneyimlerini anlatıyor. Amerika’da ise eğitim faaliyetleri son derece yaygın ve etkili bir şekilde sürdürülüyor.
Kefalet programları, risk sermayesi gibi alternatif finansal araçlarla, devamlı danışmanlık hizmetleri Japonya’da kullanılmazken, Amerika’da aynı konularda yaygın bir kullanım göze çarpıyor.
Japonya’da yürütülen girişimcilik araştırmalarının sonunda uygun girişimcilik ikliminin oluşturulması için şu politikalar ve stratejiler tespit edilmiş.
Girişimcilerin en çok zorlandığı konular; finansman, kalifiye eleman, danışmanlık hizmetleri, girişimcilik yeteneği ve bilgisi.
Bu sorun alanlarıyla ilgili olarak tekno parklar kurulmuş, eğitimler verilmeye başlanmış, finansman destekleri arttırılmış ve ayrıca girişimci bilgilendirme merkezleri, eğitim faaliyetleri, gönüllü kuruluşların destekleri, kadın girişimcilerin özendirilmesi gibi bir dizi program uygulamaya konulmuş.”
Anlaşıldığı kadarıyla her ülkenin kültürüne ve insan yapısına göre değişen bir girişimcilik uygulaması var. Bu değişikliğe rağmen bir gerçek şu ki hiçbir yerde girişimciler kendi kaderine terk edilmiyor. Girişimcilikte insan karakteri ve doğal yetenekler önemli yer tutuyor ama ailenin, ülkenin sahip olduğu girişimcilik kültürü en belirleyici iklimi oluşturuyor.
Yukarıda ifade ettiğimiz gibi, Ahilik sistemi ve gelenekselleşmiş hali önemli bir girişimcilik kültürümüzdü. Onu modernize edemedik, insan karakterimiz girişimciliğe müsait fakat onu geliştirecek bütüncül sistemler gerekiyor. Devlet bir takım destekler ve teşvikler sağlasa da bunlar sağlam politikalara ve stratejilere dayanmayınca netice almak zorlaşıyor. KOSGEB’in girişimcilik eğitimlerine katılan 110 bin adaydan sadece % 4,5 inin kendi işyerini açabildiğini düşünürsek sistemin yetersizliğini daha iyi anlarız.
Girişimcilik meselesinin Türkiye’de özenle ele alınmasına, politika ve stratejileri ile paydaşlarının belirlenmesine ve doğru işleyen bir sistemin kurulmasına şiddetle ihtiyaç var. 


Kaynak: www.manisadenge.com/turkiye-japonya-ve-amerikada-girisimcilik-makale,783.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

window.setTimeout(function() { document.body.className = document.body.className.replace('loading', ''); }, 10);